Ana içeriğe atla

Bir Kültür Virüsü ve Yeni Normlar (Tanıtım)


COVID-19 insan sağlığına zarar veren ölümcül bir virüs olduğu kadar, aynı zamanda toplumların davranışlarına, geleneklerine, rutinlerine ve ritüellerine de zarar veren, değişime uğratan bir kültür virüsüdür.


Bütün canlı organizmaların tepki ve davranışlarının amacı, çevrenin koşullarına, canlılığının devamı yönünde uyum sağlamaktır.  Davranış, bir canlının, içinde bulunduğu ortamın koşullarına, ya da bu koşullardaki bir değişikliğe yaptığı tepkidir. (Öktem, 2013) 

Bu tanımdan çıkışla, pandeminin etkisi ile bütün dünyada insanlar, canlılıklarının devamı için eski, kalıplaşmış davranışlarının dışına çıkmak ve bulunduğu ortamın koşullarına adapte olmak zorunda kalmıştır. Kalıplaşmış davranışlardan kasıt, normlardır.

Norm tanım olarak, Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, düzgü ve önceden belirlenmiş kalıp olarak tanımlanır. (TDK)

Bir başka tanımda ise, Bir sosyal grubun kendisi için ilke edindiği ve grup üyelerinin eylemlerini yönlendiren davranış kuralları bütünü olarak tanımlanır. (Cevizci, 1999)

Toplumsal normlar, yazılı ve yazılı olmayan normlar olarak ikiye ayrılır. Yazılı normlar, kanun, tüzük, yönetmelik gibi belirli kurumlar tarafından düzenlenen ve uygulamaya konulan normlardır. Yazılı olmayan normlar ise, bireyler arasındaki ilişkilerin, sosyal ilişkilerin düzenlenmesinde rol oynayan (adet, töre, gelenek, din gibi) normlardır.

Tüm bunlardan yola çıkarak, Normların, eylemlere, davranışlara şekil veren soyut belirleyiciler olduğunu söyleyebiliriz. Normlara bağlılık, canlının ortamla uyumu açısından önemlidir. Çünkü bireyler toplum içinde belirli rollere sahiptirler ve bu rollerini yerine getirdiği sürece saygınlık kazanıp, yerine getirmediğinde toplum tarafından dışlanırlar. 

Adorno'nun 'Benim gibi düşünmemekte özgürsün; yaşamın, malın, mülkün, her şeyin sende kalacak, ama bugünden sonra aramızda bir yabancısın' (Adorno, 2007) söylemindeki sistemin dışlaması gibi rolünü yerine getirmeyen birey toplum tarafından dışlanır.

Bir Kültür Virüsü isimli kitap, pandemi sonrasında yaşanan kültür ve iletişim paradigmalarındaki değişimi anlatmaktadır. Yaşanan travma sonrasında normlardaki değişiklik ve 'Yeni Normal' ismi ile verilen kültürel değişiklikler kitapta incelenmektedir. 

Dördüncü Sanayi Devrimi'nin sadece teknoloji ve bilişimde bir değişim olarak değil, insanların dönüşümünü de kapsadığını vurgulayan Schwab'ın önermelerindeki alt motivasyonu inceleyen kitapta aynı zamanda, virüsün normatif etkisinde medyanın rolünü 'kehanetlerin gerçekleşmesi için söylenmeye ihtiyacı vardır' anti tezi ile nasıl bir korku ve travma yaratıldığı ve bu travmanın sonucunda değişim ve dönüşümün gerçekleştiği ortaya atılmaktadır. 

Bilindiği üzere normatif, insan davranışını bir ideal, norm ya da standarda göre düzenleme, bir standart oluşturma, olması gerekeni gösterme tavrı olarak tanılanmaktadır. (Cevizci, 1999) 

Oluşturulmak istenen yeni normlar, insanı neye dönüştürecek ve nasıl bir gelecek bizi bekliyor...?

Kitap İndeksi

1. Bölüm - Bir Kültür Virüsü Olarak C0V1D-19

Kültür Gelenek ve Davranışlar
İnsan Beyni Hem Kültürel Hem de Adaptif Bir Organdır
Salgın Hastalıklar Sonrasında Yaşanan Köklü Değişimler
Değişim Göstergeleri
Toplu İbadetlerin Yapılamaması
Sosyalleşemeyen Çocuklar ve Corona Sonrası
Birler ve Sıfırlar Dünyasına Yönelim
Kültür Endüstrisi 4.0 - Bölüm 1 : Upgrade
Corona Hegemonyası ve Medya
Kehanet mi Gelecek Öngörüsü mü?
Yeniden Doğuş Üzerine
Kültür Endüstrisi 4.0 - Bölüm 2 : Gelecek Tasarımı
Yapay Son (Artificial End)

2. Bölüm - İstemsiz Bir Deneme

İstekler Mağarası
Süreç
Kontrol
Sonsöz

Sayfa Sayısı 104
Yayınevi - KaraKarga Yayınları



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekme Kuramı ve Zihin Biçimlendirme

TANIM Televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, derece derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olur. Ekme kuramına göre, çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülür. Örneğin, Televizyon izlemek, doğrudan şiddet davranışına sebep olmaksızın, dünyadaki şiddet hakkında insan zihnini biçimlendirir. Ekme araştırmaları medyaya toplumsallaştırıcı bir araç olarak bakar ve televizyon izleme süreleri arttıkça, gerçekliğin televizyondaki versiyonuna inanma oranlarının artıp artmadığını araştırır. Prof. George Gerbner ve arkadaşları televizyon dramalarının az ama önemli etkileri olduğuna, bu etkinin toplumsal dünya ile ilgili tutum, inanç ve yapıları üzerinde önemli olduğunu ileri sürer. İÇERİKLER Bir televizyon kanalının tüm gün yaptığı programların; içeriklerinin analizini yaptığınızda kanalın kimliğini ve hedeflerini çıkartabilirsiniz. Kaç kişi kadın, kaç kişi erkek? Meslekleri ne? Kıya...

Schopenhauer'dan Yazarlara Tavsiyeler

Schopenhauer ' Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine ' adlı eserinin Yazarlık ve Üslup Üzerine bölümünde bazı yazarlar ve onların eserleri üzerinden çok sert eleştiriler getirirken aynı zamanda bir yazarın nasıl yazması gerektiği konusunda okurun bakış açısını, dikkatini ve zamanını da kapsayacak bir biçimde yazarlara ders vermektedir. Bunu yaparken asla tek taraflı davranmayıp, okuyucu ile yazarın arasına girerek, okurun da nasıl kitap okuması ve tercih etmesi konusunda görüşlerini açıkça ortaya koymaktadır. 'Bir yazar, okurun zamanı, yoğunlaşma gücü ve sabrı konusunda hasis davranmalı' 'Okur eğer mümkün ise gerçek yazarları, öğretilerin kurucularını ve kaşiflerini ya da her halükarda herhangi bir bilgi dalında büyük üstatlar olarak tanınmış olanları okumalı ve onların muhtevalarını yenilerinden okumak yerine ikinci el kitapları satın almalı' “Kelimelerin iletişime yardımcı olabilmesi için dinleyicinin de aklına, konuşan kişinin ifade ettiği fikri getirmesi gerek...

ANLAMLANDIRMAK

Anlamlandırma Kavramına Göstergebilimsel ve Nöro-Bilimsel Bakış İletişim, anlatan ile anlayan arasında geçen bir ilişki sürecidir. Bu ilişkinin her türlü biçimi anlam üretmektedir. Özellikle görsellik içeren iletişim biçimlerinde anlam üretimi sözcüklerden daha başarılıdır. Bunun sebebi beynimizin görselliğe ayırdığı alanın işitmeye ayırdığı alandan daha fazla olmasıdır.  Yapılan araştırmalar bir iletişim sürecinde iletişimin %83'ünün görsel, %11'inin işitsel olduğunu, bir konuşma eylemi gerçekleştiğinde ise karşımızdakinin üç özelliğine dikkat ettiğimizi gösteriyor. Bunlar: %7 Kelimeler, %38 Tonalite, %55 Vücut Dili. Bu veriler bize görsel mesajın ne kadar önemli olduğunu ve görselliğe daha fazla dikkat etme eğilimimiz olduğunu göstermektedir. Anlamlandırma sürecinde dikkat önemli bir faktördür. Dikkat ettiğimiz, aynı zamanda algıladığımız olduğundan, anlamlandırma yaparken dikkatin önemi yadsınamaz. Kitle iletişim araçları sürekli olarak ve çok sayıda me...