Ana içeriğe atla

Ekme Kuramı ve Zihin Biçimlendirme


TANIM

Televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, derece derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olur. Ekme kuramına göre, çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülür.

Örneğin, Televizyon izlemek, doğrudan şiddet davranışına sebep olmaksızın, dünyadaki şiddet hakkında insan zihnini biçimlendirir.

Ekme araştırmaları medyaya toplumsallaştırıcı bir araç olarak bakar ve televizyon izleme süreleri arttıkça, gerçekliğin televizyondaki versiyonuna inanma oranlarının artıp artmadığını araştırır.

Prof. George Gerbner ve arkadaşları televizyon dramalarının az ama önemli etkileri olduğuna, bu etkinin toplumsal dünya ile ilgili tutum, inanç ve yapıları üzerinde önemli olduğunu ileri sürer.

İÇERİKLER

Bir televizyon kanalının tüm gün yaptığı programların; içeriklerinin analizini yaptığınızda kanalın kimliğini ve hedeflerini çıkartabilirsiniz.

Kaç kişi kadın, kaç kişi erkek?
Meslekleri ne?
Kıyafetleri nasıl?
Oturdukları mekan?
Hangi konu üzerine konuşuluyor veya dramalar hangi konu üzerine?
Olaylara ve durumlara göre tutum ve davranışları nasıl?
Hangi habere, hangi konuya gündemin ne kadarlık bölümü ayrılmış ve ne kadar süre verilmiş?

İçeriklerin oluşturuluşu, stereotiplerin üslup, tutum ve davranışları, toplumdaki bireylerin zihnini neyi nasıl düşünmesi gerektiği ile ilgili biçimlendirmektedir.

Araştırmalara göre,

Çok fazla televizyon izleyen insanlar, televizyon programlarında yaratılan ve sunulan dünyadan, daha az izleyen insanlara göre, daha çok etkilenmektedirler. Bu izleyiciler, özellikle kendilerinin yaşayamayacağı tecrübelere daha çok inanırlar. Daha az televizyon izleyenler, daha çok televizyon izleyenlere oranla daha fazla enformasyon kaynağına sahiptirler. Özellikle daha az hayat tecrübesi olan çocuklar ve gençler, enformasyon aracı olarak televizyona (günümüzde ise oyunlara ve sosyal medyaya) daha çok bağımlı durumdadırlar.

Ekme araştırmacıları, araştırmalarını her ne kadar televizyon üzerine yapmış olsalar da, çıkan sonuçlar günümüzdeki diğer mecraları da ilgilendiriyor. Özellikle oyunların çocuklar üzerindeki etkisi ve bağımlılık yaratması, hatta sanal dünyanın sunmuş olduğu gerçekliğe inanma eğilimleri dikkat edilmesi gereken bir konu olmaktadır.

Bilinçaltı Mesaj ve Zihin Biçimlendirme 

Bilinçaltı mesaj denildiğinde toplumda genel yargı 25. Kare tekniği ile insanların bilinçaltına mesaj atıldığı yönündedir. Bu konuya bir açıklık getirmek gerekir.

Bahsi geçen 25 Kare tekniği ile bir saniye de 24 kare olması gerekirken, konudan bağımsız oluşturulmuş olan mesajın bir kare daha eklenilerek algılamayacağımız ancak bilinçaltına gönderilebilecek şekilde izleyiciye verilmesini içermektedir.

Talamus'u tanımak

Duyu organlarımız vasıtası ile gelen tüm bilgilerin ilk uğrak noktası Talamus'tur. (Koku hariç) Talamus vücuda gelen bilgilerin sadece %1'lik kısmını bilinç düzeyine taşır, geriye kalan %99'luk kısım gereksiz görüldüğü için bilinçaltı kısımda kalır.

Sorun şudur : Bilinçaltına gönderilen mesajın aktive olması için ekforiye ihtiyaç vardır.

Ekfori Nedir ?

İstenen bilginin bir imgesi veya temsilinin aktive olabilmesi için geri çağırma ipuçlarının depolanan bilgi ile eşleştiği işleme karşılık gelir.

Örnek hikaye de şudur : Sinema filminin arasında 25. kare ile 'Acıktın mı Pop-Corn Ye, Susadın mı Cola İç' mesajı gönderilmiştir.

1) Mesaj, neden-sonuç üzerine kurulmuştur. (Alt beyin neden-sonuç üzerine karar verir)
2) Sinema salonunda gönderilen mesaj veya telkin, antraktta kişilerin Kola ve Pop-Corn ile karşılaşması ile ekfori yapabilmektedir.
3) Mesajın yapısı acıkma ve susama gibi temel ihtiyaçları kapsamaktadır.

Sonuç olarak mesajın etkisinin %100'lük bir etki yaratmadığı bilinmekte ancak düşük bir etkisi olduğu da düşünülmektedir.

Bilinçaltı mesaj kişilere bir şeyi yapmasını veya yapmamasını telkin etmek üzerine kurgulanan bir yöntemdir.  Zihin biçimlendirme ise kişilere belirli durum, kavram ve olaylar karşısında nasıl düşünmesi, nasıl tavır takınması gerektiğini empoze etmeye çalışmaktadır.

Eğer bilinçli bir şekilde daha fazla ve farklı enformasyon kaynağından bilgiye ulaşılmaya çalışılırsa ve bilginin güvenilirliği teyit edilirse her iki yöntemin de etkisi olmayacaktır. Temel mesele bilinçlenmektir; farkında olmaktır.

Okuma Önerileri

1. Marsel Mesulam : Davranışsal ve Kognitif Nörolojinin İlkeleri
2. Levent Yaylagül : Kitle İletişim Kuramları
3. Alfred Adler : İnsan Tabiatını Tanıma
4. Öget Öktem : Davranışsal Nörofizyolojiye Giriş
5. https://www.slideshare.net/ErdemDagdemir/bellek-hatrlama

Yorumlar

  1. Kaleminize sağlık hocam, Bizim medyamız da bu konu bilinçli mi yapılıyor yoksa farkında olmadan mı yapılıyor diye sormadan geçemeyeceğim, söylediklerinizi uygulamak hem nörolojik bilgi hem de deneyim gerektirir, bu donanımda yöneticilerin medyada olduğunu düşünmüyorum, bir de 25. kare tekniğini ve bu konuda ki bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak için o konu üzerine daha kapsamlı bir yazınızı okumak isterim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı

Psikolog Elihu Katz, insanların toplumsal ve psikolojik kökenli ihtiyaçları olduğunu, bu ihtiyaçları karşılamak için medyadan ve diğer kaynaklardan beklenti içine girdiklerini, medyaya maruz kalma neticesinde bu ihtiyaçların bazılarını giderdiklerini söyler. Everette Denis, medya içeriklerinin, izleyicilerin istek ve beklentilerini tatmin etmek için düzenlenebileceğini belirtir. Her iki kişinin de bahsettiği konu:  'Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı' Bu yaklaşıma göre insanlar bazı sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermek için medya içeriklerini kullanır ve psikolojik doyuma ulaşırlar. Eğlence, bilgi edinme, haberdar olma ihtiyacını medya içeriklerini tüketerek giderebilirler. Mühim olan şudur ki; medya patronları bu sosyolojik araştırmayı yaparak/yaptırarak mı içeriklerini oluşturuyor, yoksa kendi ihtiyacına uygun olarak mı? Toplumun merak ettiği, açlık duyduğu, doyurması gereken, bilgilenmesi gereken konular ne ise belirli dönemlerde bazı program ve dizi türle

Gerçeklik ve Hiper Gerçeklik

'Gerçeklik hayal gücünün bir ürünüdür' - Perception 1/1 En basit düzeyde gerçeklik, beynimiz tarafından inşa edilir. Dünyada yaşadığımız her deneyim sonrası beynimiz bu uyaranların her birini anlamlandırır ve yarattığı gerçeklik üzerinden yeniden tanımlar. Bu tanımlamanın sonucu olarak tutumlarına ve davranışlarına etki eder. Beynimizin yarattığı gerçeklik, aile, eğitim, din, kitle iletişim araçları, kültür, geçmiş ve şimdinin deneyimleri üzerine biçimlendirilmektedir. Bu yüzden gerçeklik bakış açısına göre değişmektedir. Gerçeklik, gerçekte ne olduğu ve bu olanı beynimizin nasıl anlamlandırdığı ile ilgilidir. Çağdaş toplumlarda, toplumu anlamlandırarak bütünlük oluşturma işlevi kitle iletişim araçları tarafından yerine getirilmektedir. Kitle iletişim araçları dış dünyanın anlamlandırılmasında bir çeşit süzgeç rolünü oynamanın yanı sıra, kişilerin kim oldukları, kim olmak istemeleri gerektiği, dışarıya karşı nasıl görünmesi gerektiği gibi konularda etkin bir rol üstlenm