Ana içeriğe atla

ANLAMLANDIRMAK ÜZERİNE



 - GİRİŞ -


“Hepimiz aynı kişiye bakıyor ama aynı kişiyi görmüyoruz”

İnsan anlamlandırdığı hayatı yaşar.

İnsan doğduğu andan itibaren yaşadığı dünyayı keşfetmeye çalışır. Sürekli tarama halinde, sürekli etkileşim halindedir. Görür, duyar, dokunur, tadar, koklar... Sonuçta her deneyiminin ardından bir anlam çıkarır. Deneyimlerden çıkan anlam, kişinin ulaştığı sonuçtur; yargıdır.

Size göre normal geldiğini düşündüğünüz bir davranışınızın, başkaları tarafından tuhaf karşılandığını yaşamışsınızdır. 

Ya da kahkahalar atarak izlediğiniz bir filme başkalarının sizin kadar çok gülmediğine, okuduğunuz bir kitaptan sizin çıkardığınız mesajla, başkasının çıkardığı mesajın aynı olmadığına da tanık olmuşsunuzdur. 

Siz bir parti liderini çok severken, söyledikleri çok mantıklı gelirken, onu sevmeyenlerin nasıl olup ta onu sevmediğini anlayamadığınızı da hatırlarsınız... 
Değil mi? 

Tüm bunların sebebi, hepimizin her şeyi farklı anlamlandırmasıdır. İnsanlar doğduğu andan itibaren tüm deneyimlerini farklı anlamlandırır. 

Anlamlandırmak, hareketlerimizin ve seçimlerimizin sebebidir. Anlamlandırmak “şeylere” kattığımız değer; onların zihinlerimizdeki yansımasıdır ve yansımanın sınırını kültür belirlemektedir.  Bu kültür aileden, okuldan, toplumdan, dinlerden, çevreden ve kitle iletişim araçlarından gelir. 

Bireyin okumayı seçtiği kitap, yapmayı istediği meslek, yaşamayı istediği ev, sürmeyi istediği araç, hepsi ona empoze edilen kültüre göre şekillenir ve kişi hangi kültürün etkisi altındaysa (aile, okul, çevre, din, K.İ.A gibi) anlamlandırmasını ona göre yapar ve artık ona göre değerlendirir; karar alır.

Özetle, kişilerin kültürel kimlikleri, anlamlandırmalarının yapısını ve seçimlerinin özünü oluşturmaktadır.

Okuma Önerileri :
Akerlof; Kimlik İktisadı
Yaylagül; Kitle İletişim Kuramları



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekme Kuramı ve Zihin Biçimlendirme

TANIM Televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, derece derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olur. Ekme kuramına göre, çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülür. Örneğin, Televizyon izlemek, doğrudan şiddet davranışına sebep olmaksızın, dünyadaki şiddet hakkında insan zihnini biçimlendirir. Ekme araştırmaları medyaya toplumsallaştırıcı bir araç olarak bakar ve televizyon izleme süreleri arttıkça, gerçekliğin televizyondaki versiyonuna inanma oranlarının artıp artmadığını araştırır. Prof. George Gerbner ve arkadaşları televizyon dramalarının az ama önemli etkileri olduğuna, bu etkinin toplumsal dünya ile ilgili tutum, inanç ve yapıları üzerinde önemli olduğunu ileri sürer. İÇERİKLER Bir televizyon kanalının tüm gün yaptığı programların; içeriklerinin analizini yaptığınızda kanalın kimliğini ve hedeflerini çıkartabilirsiniz. Kaç kişi kadın, kaç kişi erkek? Meslekleri ne? Kıya...

Schopenhauer'dan Yazarlara Tavsiyeler

Schopenhauer ' Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine ' adlı eserinin Yazarlık ve Üslup Üzerine bölümünde bazı yazarlar ve onların eserleri üzerinden çok sert eleştiriler getirirken aynı zamanda bir yazarın nasıl yazması gerektiği konusunda okurun bakış açısını, dikkatini ve zamanını da kapsayacak bir biçimde yazarlara ders vermektedir. Bunu yaparken asla tek taraflı davranmayıp, okuyucu ile yazarın arasına girerek, okurun da nasıl kitap okuması ve tercih etmesi konusunda görüşlerini açıkça ortaya koymaktadır. 'Bir yazar, okurun zamanı, yoğunlaşma gücü ve sabrı konusunda hasis davranmalı' 'Okur eğer mümkün ise gerçek yazarları, öğretilerin kurucularını ve kaşiflerini ya da her halükarda herhangi bir bilgi dalında büyük üstatlar olarak tanınmış olanları okumalı ve onların muhtevalarını yenilerinden okumak yerine ikinci el kitapları satın almalı' “Kelimelerin iletişime yardımcı olabilmesi için dinleyicinin de aklına, konuşan kişinin ifade ettiği fikri getirmesi gerek...

ANLAMLANDIRMAK

Anlamlandırma Kavramına Göstergebilimsel ve Nöro-Bilimsel Bakış İletişim, anlatan ile anlayan arasında geçen bir ilişki sürecidir. Bu ilişkinin her türlü biçimi anlam üretmektedir. Özellikle görsellik içeren iletişim biçimlerinde anlam üretimi sözcüklerden daha başarılıdır. Bunun sebebi beynimizin görselliğe ayırdığı alanın işitmeye ayırdığı alandan daha fazla olmasıdır.  Yapılan araştırmalar bir iletişim sürecinde iletişimin %83'ünün görsel, %11'inin işitsel olduğunu, bir konuşma eylemi gerçekleştiğinde ise karşımızdakinin üç özelliğine dikkat ettiğimizi gösteriyor. Bunlar: %7 Kelimeler, %38 Tonalite, %55 Vücut Dili. Bu veriler bize görsel mesajın ne kadar önemli olduğunu ve görselliğe daha fazla dikkat etme eğilimimiz olduğunu göstermektedir. Anlamlandırma sürecinde dikkat önemli bir faktördür. Dikkat ettiğimiz, aynı zamanda algıladığımız olduğundan, anlamlandırma yaparken dikkatin önemi yadsınamaz. Kitle iletişim araçları sürekli olarak ve çok sayıda me...