Ana içeriğe atla

Gerçeklik ve Hiper Gerçeklik


'Gerçeklik hayal gücünün bir ürünüdür' - Perception 1/1



En basit düzeyde gerçeklik, beynimiz tarafından inşa edilir. Dünyada yaşadığımız her deneyim sonrası beynimiz bu uyaranların her birini anlamlandırır ve yarattığı gerçeklik üzerinden yeniden tanımlar. Bu tanımlamanın sonucu olarak tutumlarına ve davranışlarına etki eder. Beynimizin yarattığı gerçeklik, aile, eğitim, din, kitle iletişim araçları, kültür, geçmiş ve şimdinin deneyimleri üzerine biçimlendirilmektedir. Bu yüzden gerçeklik bakış açısına göre değişmektedir.

Gerçeklik, gerçekte ne olduğu ve bu olanı beynimizin nasıl anlamlandırdığı ile ilgilidir. Çağdaş toplumlarda, toplumu anlamlandırarak bütünlük oluşturma işlevi kitle iletişim araçları tarafından yerine getirilmektedir. Kitle iletişim araçları dış dünyanın anlamlandırılmasında bir çeşit süzgeç rolünü oynamanın yanı sıra, kişilerin kim oldukları, kim olmak istemeleri gerektiği, dışarıya karşı nasıl görünmesi gerektiği gibi konularda etkin bir rol üstlenmektedir. (Mills, 1974, s440)

Profesör George Gerbner, çok fazla televizyon izleyen insanların, televizyon programlarında yaratılan ve sunulan dünyadan, daha az izleyenlere göre daha çok etkilendiklerini söylemektedir. Bu izleyiciler, özellikle kendilerinin yaşayamayacağı tecrübelere daha çok inanmaktadırlar. Özellikle daha az hayat tecrübesi olan çocuklar ve gençler diğerlerine oranla daha fazla televizyona bağımlı olmaktadırlar. Bu yüzden gerçekte olmayan ama orada sunulan gerçeklikten daha fazla etkilenmektedirler ve ona göre anlamlandırmaktadırlar.

Kitle iletişim araçları düşünce, değer, inançlar ve semboller aracılığıyla bir toplum dokusu oluştururlar. Popüler kültür ürünleri ise, kitle iletişim araçları tarafından yaratılmış ürünlerdir. (Şahin, 2005, s165)

Popüler Kültür kitle kültürünün bir parçası olarak kitle iletişim araçlarıyla popüler hale getirilen kültürü ifade etmek için kullanılmaktadır. Böylece popüler kültür, kapitalizmin kitle iletişim araçlarıyla yaydığı ve toplumu oluşturan kitlelerin beğenisi haline getirdiği yapay bir ticari ve tüketim kültürüdür.

Popüler kültür gerek kültür, gerek siyasal alanda halkın istediğini verme değil, halkın isteklerini biçimlendirme aracı olarak ortaya çıkmıştır. Buna göre popüler kültürde tanımlayıcı güç halk gibi görünse de, aslında gerçek tanımlayıcı reklamcılık sanayisidir. Yani popüler kültür aslında azınlık bir kitle tarafından icat edilerek, medya aracılığıyla dolaşıma sokan bir tasarımdır. Onu popüler kılan şey arkasında yer alan ekonomik ve ideolojik güçtür. (Erdoğan, 1999, s33)

Beynimiz gerçekliği anlamlandırarak niteler. Kitle iletişim araçları ise, özellikle popüler kültürün, dolayısı ile reklam sanayisinin etkisi ile gerçekliği manipüle ederek, (modifiye ederek) ikinci hatta üçüncü bir gerçeklik yaratır. Böylece gerçekte var olan gerçek anlamını yitirmiş, eşik bekçileri tarafından sunulan gerçeklik anlam kazanmaya başlamıştır. Buna hiper gerçeklik denir.

Hiper Gerçeklik

Jean Baudrillard'ın Simülasyon kuramına göre sanayi sonrası topluma artık bir hipergerçeklik egemendir. Artık dünyaya ilişkin bilgi ve anlayışımızın birincil kaynağı gerçekler değil, onun yerini almış işaretlerdir. (Baudrillard, 2003, s13)

Baudrillard'a göre artık her kavram kitle iletişim araçlarından akmakta, insanlar teknolojinin onlara sağladığı bu rahatlık sayesinde her hangi bir şeyi derinlemesine düşünememektedir ve iletişimi sağlamak adına yaratılan cansız kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen işlevden, yani aracı olma konumundan çıkıp bağımsız bir kendilik haline gelmiştir. Birey ise bu durumu çaresizlik içerisinde izlemektedir; her şeyin farkındadır fakat rahatlığından da taviz vermek istememektedir.

İnsanlar artık gerçeğin kitle iletişim araçları üzerinden verilen versiyonuna inanma eğilimi göstermektedir. Bu versiyon ise var olan gerçek değil, onun yerine tasarlanmış bir gerçekliktir. Böylece ortada hakiki bir gerçek olmayacak; sürekli inşa edilen ve hakikatı gizleyen bir gerçeklik simülasyonu olacaktır.


Okuma Önerileri

1) Oğuz Tanrıdağ, Sosyal Nörobilim
2) Levent Yaylagül, Kitle İletişim Kuramları
3) Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon
4) http://www.ocerint.org/intcess16_epublication/papers/182.pdf
5) Roland Barthes, Göstergebilimsel Serüven



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekme Kuramı ve Zihin Biçimlendirme

TANIM Televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, derece derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olur. Ekme kuramına göre, çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülür. Örneğin, Televizyon izlemek, doğrudan şiddet davranışına sebep olmaksızın, dünyadaki şiddet hakkında insan zihnini biçimlendirir. Ekme araştırmaları medyaya toplumsallaştırıcı bir araç olarak bakar ve televizyon izleme süreleri arttıkça, gerçekliğin televizyondaki versiyonuna inanma oranlarının artıp artmadığını araştırır. Prof. George Gerbner ve arkadaşları televizyon dramalarının az ama önemli etkileri olduğuna, bu etkinin toplumsal dünya ile ilgili tutum, inanç ve yapıları üzerinde önemli olduğunu ileri sürer. İÇERİKLER Bir televizyon kanalının tüm gün yaptığı programların; içeriklerinin analizini yaptığınızda kanalın kimliğini ve hedeflerini çıkartabilirsiniz. Kaç kişi kadın, kaç kişi erkek? Meslekleri ne? Kıya...

Schopenhauer'dan Yazarlara Tavsiyeler

Schopenhauer ' Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine ' adlı eserinin Yazarlık ve Üslup Üzerine bölümünde bazı yazarlar ve onların eserleri üzerinden çok sert eleştiriler getirirken aynı zamanda bir yazarın nasıl yazması gerektiği konusunda okurun bakış açısını, dikkatini ve zamanını da kapsayacak bir biçimde yazarlara ders vermektedir. Bunu yaparken asla tek taraflı davranmayıp, okuyucu ile yazarın arasına girerek, okurun da nasıl kitap okuması ve tercih etmesi konusunda görüşlerini açıkça ortaya koymaktadır. 'Bir yazar, okurun zamanı, yoğunlaşma gücü ve sabrı konusunda hasis davranmalı' 'Okur eğer mümkün ise gerçek yazarları, öğretilerin kurucularını ve kaşiflerini ya da her halükarda herhangi bir bilgi dalında büyük üstatlar olarak tanınmış olanları okumalı ve onların muhtevalarını yenilerinden okumak yerine ikinci el kitapları satın almalı' “Kelimelerin iletişime yardımcı olabilmesi için dinleyicinin de aklına, konuşan kişinin ifade ettiği fikri getirmesi gerek...

ANLAMLANDIRMAK

Anlamlandırma Kavramına Göstergebilimsel ve Nöro-Bilimsel Bakış İletişim, anlatan ile anlayan arasında geçen bir ilişki sürecidir. Bu ilişkinin her türlü biçimi anlam üretmektedir. Özellikle görsellik içeren iletişim biçimlerinde anlam üretimi sözcüklerden daha başarılıdır. Bunun sebebi beynimizin görselliğe ayırdığı alanın işitmeye ayırdığı alandan daha fazla olmasıdır.  Yapılan araştırmalar bir iletişim sürecinde iletişimin %83'ünün görsel, %11'inin işitsel olduğunu, bir konuşma eylemi gerçekleştiğinde ise karşımızdakinin üç özelliğine dikkat ettiğimizi gösteriyor. Bunlar: %7 Kelimeler, %38 Tonalite, %55 Vücut Dili. Bu veriler bize görsel mesajın ne kadar önemli olduğunu ve görselliğe daha fazla dikkat etme eğilimimiz olduğunu göstermektedir. Anlamlandırma sürecinde dikkat önemli bir faktördür. Dikkat ettiğimiz, aynı zamanda algıladığımız olduğundan, anlamlandırma yaparken dikkatin önemi yadsınamaz. Kitle iletişim araçları sürekli olarak ve çok sayıda me...