Ana içeriğe atla

ANLAMLANDIRMAK



Anlamlandırma Kavramına Göstergebilimsel ve Nöro-Bilimsel Bakış


İletişim, anlatan ile anlayan arasında geçen bir ilişki sürecidir. Bu ilişkinin her türlü biçimi anlam üretmektedir. Özellikle görsellik içeren iletişim biçimlerinde anlam üretimi sözcüklerden daha başarılıdır. Bunun sebebi beynimizin görselliğe ayırdığı alanın işitmeye ayırdığı alandan daha fazla olmasıdır. 

Yapılan araştırmalar bir iletişim sürecinde iletişimin %83'ünün görsel, %11'inin işitsel olduğunu, bir konuşma eylemi gerçekleştiğinde ise karşımızdakinin üç özelliğine dikkat ettiğimizi gösteriyor. Bunlar: %7 Kelimeler, %38 Tonalite, %55 Vücut Dili.

Bu veriler bize görsel mesajın ne kadar önemli olduğunu ve görselliğe daha fazla dikkat etme eğilimimiz olduğunu göstermektedir.

Anlamlandırma sürecinde dikkat önemli bir faktördür. Dikkat ettiğimiz, aynı zamanda algıladığımız olduğundan, anlamlandırma yaparken dikkatin önemi yadsınamaz.

Kitle iletişim araçları sürekli olarak ve çok sayıda mesaj üretmekte ve yaymaktadır. Bu mesajların çözümlemesinde Göstergebilim yol gösterici olmaktadır.

Göstergebilim tüm gösterge dizgelerindeki anlamsal katmanların yapısını ortaya çıkarmaya yarayan bir anlam bilimdir. Anlamın düzenlenişi, eklemleme biçimi, içeriği, biçimi Göstergebilimsel çözümlemenin inceleme konusuna girmektedir.

Daha iyi anlayabilmek için göstergenin ne olduğunu da anlamamız gerekiyor.

Gösterge, başka birşeyin yerine koyulabilme özelliğine ve kapasitesine sahip olan bir şeydir. Gösterge birine seslenir, yani seslendiği kişinin zihninde denk bir gösterge ya da belki de çok daha gelişmiş gösterge yaratır. Yaratılan gösterge birinci göstergenin yorumlayıcısı olarak nitelendirilebilir. Gösterge, gösterdiği nesneyi temsil eder.

Graeme Burton'a göre,

Göstergeye gösteren, bununla beraber olası anlamların herbirine gösterilen, ve alıcının göstergeye verdiği anlamlara da ANLAMLANDIRMA denir.

Roland Barthes'a göre anlamlandırma sürecinin iki düzeyi bulunur.


  1. Düz Anlam => Göstergenin neyi temsil ettiği
  2. Yan Anlam => Göstergenin nasıl temsil ettiği
1. Düz Anlam 

Göstergenin, göstereni ve gösterileni arasındaki ilişkiyi ve göstergenin dışsal gerçeklikteki göndergesiyle ilişkisini betimlemektedir. Gerçek dünyadaki nesnenin zihinde oluşturduğu yansımadır. Yansımanın sınırını kültür belirler. Düz anlamla gösteren arasında ilişki olmalıdır.

2. Yan Anlam

Göstergenin izleyicinin duygu, heyecan ve kültürel değerleriyle buluştuğunda meydana gelen etkileşimi betimlemektedir.

Yan anlam görüntüsel bir boyuta sahip olmasına rağmen nedensizdir ve bir kültüre özgüdür. Anlamlandırmada farklılığı yaratan yan anlamdır.

Her göstergenin bir yan anlamı vardır. Çünkü göstergeler en azından alıcıya bir şeyler çağrıştırmaktadır.


Duyumların anlamlandırılması Nöro-Bilimde yüksek düzey bilişsel işlevlerde geçer. Bunlar şu şekildedir ;

Algı : Duyumların anlamlandırılması, adlandırılması için çağrışımları ve epizodik belleği kullanma
Bellek : Sahip olunan anlamların korunması
Düşünce : Sembolleri kullanarak yeni anlamlar oluşturma
Dil : Sembolik anlamları kullanarak iletişim kurma
Yönetsel İşlevler : Anlamı kullanma

Özetle, Duyumların ya da göstergelerin anlamlandırılması, algılama ile aynı paydada bulunan bir kavramdır ve bu kavrama hem Göstergebilimsel hem de Nöro-Bilimsel bir perspektiften bakmak gerekir.


Okuma Önerileri :

1. Roland Barthes, Göstergebilimsel Serüven
2. Oğuz Tanrıdağ, Sosyal Nörobilim
3. Süheyla Ünal, Sosyal Biliş Nörobiyolojisi
4. https://www.slideshare.net/ErdemDagdemir/dikkat

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekme Kuramı ve Zihin Biçimlendirme

TANIM Televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, derece derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olur. Ekme kuramına göre, çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülür. Örneğin, Televizyon izlemek, doğrudan şiddet davranışına sebep olmaksızın, dünyadaki şiddet hakkında insan zihnini biçimlendirir. Ekme araştırmaları medyaya toplumsallaştırıcı bir araç olarak bakar ve televizyon izleme süreleri arttıkça, gerçekliğin televizyondaki versiyonuna inanma oranlarının artıp artmadığını araştırır. Prof. George Gerbner ve arkadaşları televizyon dramalarının az ama önemli etkileri olduğuna, bu etkinin toplumsal dünya ile ilgili tutum, inanç ve yapıları üzerinde önemli olduğunu ileri sürer. İÇERİKLER Bir televizyon kanalının tüm gün yaptığı programların; içeriklerinin analizini yaptığınızda kanalın kimliğini ve hedeflerini çıkartabilirsiniz. Kaç kişi kadın, kaç kişi erkek? Meslekleri ne? Kıya

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı

Psikolog Elihu Katz, insanların toplumsal ve psikolojik kökenli ihtiyaçları olduğunu, bu ihtiyaçları karşılamak için medyadan ve diğer kaynaklardan beklenti içine girdiklerini, medyaya maruz kalma neticesinde bu ihtiyaçların bazılarını giderdiklerini söyler. Everette Denis, medya içeriklerinin, izleyicilerin istek ve beklentilerini tatmin etmek için düzenlenebileceğini belirtir. Her iki kişinin de bahsettiği konu:  'Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı' Bu yaklaşıma göre insanlar bazı sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermek için medya içeriklerini kullanır ve psikolojik doyuma ulaşırlar. Eğlence, bilgi edinme, haberdar olma ihtiyacını medya içeriklerini tüketerek giderebilirler. Mühim olan şudur ki; medya patronları bu sosyolojik araştırmayı yaparak/yaptırarak mı içeriklerini oluşturuyor, yoksa kendi ihtiyacına uygun olarak mı? Toplumun merak ettiği, açlık duyduğu, doyurması gereken, bilgilenmesi gereken konular ne ise belirli dönemlerde bazı program ve dizi türle

Gerçeklik ve Hiper Gerçeklik

'Gerçeklik hayal gücünün bir ürünüdür' - Perception 1/1 En basit düzeyde gerçeklik, beynimiz tarafından inşa edilir. Dünyada yaşadığımız her deneyim sonrası beynimiz bu uyaranların her birini anlamlandırır ve yarattığı gerçeklik üzerinden yeniden tanımlar. Bu tanımlamanın sonucu olarak tutumlarına ve davranışlarına etki eder. Beynimizin yarattığı gerçeklik, aile, eğitim, din, kitle iletişim araçları, kültür, geçmiş ve şimdinin deneyimleri üzerine biçimlendirilmektedir. Bu yüzden gerçeklik bakış açısına göre değişmektedir. Gerçeklik, gerçekte ne olduğu ve bu olanı beynimizin nasıl anlamlandırdığı ile ilgilidir. Çağdaş toplumlarda, toplumu anlamlandırarak bütünlük oluşturma işlevi kitle iletişim araçları tarafından yerine getirilmektedir. Kitle iletişim araçları dış dünyanın anlamlandırılmasında bir çeşit süzgeç rolünü oynamanın yanı sıra, kişilerin kim oldukları, kim olmak istemeleri gerektiği, dışarıya karşı nasıl görünmesi gerektiği gibi konularda etkin bir rol üstlenm